ODTÜ'den Dikkat Çeken İzmir Raporu
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Deprem Araştırma Merkezi, İzmir Depremi'yle ilgili çarpıcı bir rapor yayınladı. Rapora göre İzmir’deki mevcut binaların yüzde 77,5’inin riskli olduğu ve olası depremde can ve mal kayıplarının tahmin edilmesinin imkansız olduğuna vurgu yapıldı. Raporda öne çıkan öneri, İzmir’in yeni ve sarsıcı bir depreme göre şimdiden hazırlanması
19 Aralık 2020 - 15:25
Rapora göre İzmir’deki yapı stokunun yaklaşık yüzde 70’i betonarme binalardan meydana geliyor. Ayrıca TÜİK verilerine göre de İzmir’de yaklaşık 670 bin bina mevcut. Bu binaların yaklaşık yüzde 88.5’i ikamet amaçlı kullanılırken, yüzde 11.5’i ikamet amaçlı olmayan (ofis, otel, müzeler vb.) binalar olarak kullanılıyor
İzmir'deki binaların yüzde 77,5'inden fazlası deprem yönetmeliğine uygun değil:
İzmir'deki yapı stokunda olan binaların taşıyıcılık özellikleri rapora göre üçe ayrıldı. Betonarme binalar, yığma binalar ve diğerleri (çelik yapı, ahşap vb.). TÜİK verilerine göre İzmir’de bulunan binaların yüzde 69’u betonarme, yüzde 30’u yığma, yüzde 1’i ise diğer grubunda bulunuyor. Bu veriler, deprem yönetmeliklerinin yayınlanma tarihleri dikkate alınarak incelendiğinde yüzde 17.2’si 1980 öncesi, yüzde 52.7’si 1980-2000 yılları arasında yapılmış binalar. Son olarak yapıların yüzde 30’u 2000 sonrasında inşa edilmiş
Raporda,, 1980-2000 yılları arasında İzmir'de ciddi bir yapı stoku artışı yaşandığı belirtildi. Daha önceki depremlerden tecrübe edildiği üzere bu yıllar arasında inşa edilen binalar, daha çok hasar görebilir durumda. Günümüzde uygulanan modern deprem yönetmeliğine ise İzmir’deki yapı stokunun yüzde 77.5’inden fazlası uygun değil
İzmir Bayraklı'da deprem normalden 2 ila 5 kat daha şiddetli sarsıntıya sebep oldu:
İzmir'in Bayraklı ve Bornova ilçeleri derin yumuşak gevşek alüvyon sahalarına sahip. Bu durum, sıkı zemin veya kaya sahalarına sahip yerlere kıyasla Bayraklı ve Bornova çevresinin yaklaşık iki ila beş kat daha şiddetli sarsılmasına neden oldu. Bu da bölgedeki yapı stokunın nasıl ciddi bir şekilde hasar gördüğünü açıklıyor
ODTÜ'nün raporunda belirtildiği üzere İzmir Depremi'nde hasar alan tüm binaların donatılarında yaygın bir korozyon bulunuyor
Korozyon, en basit tabirle demirin çevre etkisiyle aşınması ve yıllar içinde betonarme binalarda ciddi hasarlara sebep olabilmesi. Bu kapsamda İzmir Bayraklı ilçesinde özellikle toprağa temas sağlayan kolonların alt kısımlarında, aşırı korozyona uğramış demirlere rastlandı. ODTÜ tarafından yayınlanan raporda demir üzerinde oluşan bu aşınma demirin alanında yüzde 25-yüzde 65 arasında azalmaya neden oldu.. Yani betonlar kalıyor fakat onları taşıyan demirler zamanla yok oluyor.
İzmir’de zeminin sıvılaşma tehlikesi var
Sıvılaşma, deprem benzeri dinamik yüklemelerde zeminin taşıma kapasitesini yitirerek zeminin sıvı gibi davranış göstermesi olarak belirtiliyor. Rapora göre, İzmir bölgesinde potansiyel sıvılaşma tehlikesine sahip bölgeler mevcut. Fakat Seferihisar ve güneyindeki alüvyon kesimlerinde saha araştırma ekibinin çalışmaları sonucunda, herhangi bir sıvılaşma örneğiyle karşılaşılmadı
Diğer yandan daha uzakta yer alan (fay yırtığından yaklaşık 45-50 km uzaklıkta) Gülbahçe ve İçmeler kıyılarında sıvılaşmanın sebep olduğu kum kaynamaları ortaya çıkıyor. Bu durum yayınlanan raporda Gülbahçe’nin fay alanına yakınlığı ve bölgede sıcak su kaynaklarının bulunmasıyla ilişkilendiriliyor
Araştırmada Tuzla ve Seferihisar faylarına ek olarak Kuşadası, Gümüldür, Selçuk, Söke ve Dilek Yarımadası çevresinde yer alan faylar da araştırıldı. Bu bölgelerde fay yüzlüklerine çok yakın bölgeler dahil olmak üzere depreme bağlı kalıcı yüzey hasarları ile karşılaşılmadı
İzmir'deki binaların yüzde 77,5'inden fazlası deprem yönetmeliğine uygun değil:
İzmir'deki yapı stokunda olan binaların taşıyıcılık özellikleri rapora göre üçe ayrıldı. Betonarme binalar, yığma binalar ve diğerleri (çelik yapı, ahşap vb.). TÜİK verilerine göre İzmir’de bulunan binaların yüzde 69’u betonarme, yüzde 30’u yığma, yüzde 1’i ise diğer grubunda bulunuyor. Bu veriler, deprem yönetmeliklerinin yayınlanma tarihleri dikkate alınarak incelendiğinde yüzde 17.2’si 1980 öncesi, yüzde 52.7’si 1980-2000 yılları arasında yapılmış binalar. Son olarak yapıların yüzde 30’u 2000 sonrasında inşa edilmiş
Raporda,, 1980-2000 yılları arasında İzmir'de ciddi bir yapı stoku artışı yaşandığı belirtildi. Daha önceki depremlerden tecrübe edildiği üzere bu yıllar arasında inşa edilen binalar, daha çok hasar görebilir durumda. Günümüzde uygulanan modern deprem yönetmeliğine ise İzmir’deki yapı stokunun yüzde 77.5’inden fazlası uygun değil
İzmir Bayraklı'da deprem normalden 2 ila 5 kat daha şiddetli sarsıntıya sebep oldu:
İzmir'in Bayraklı ve Bornova ilçeleri derin yumuşak gevşek alüvyon sahalarına sahip. Bu durum, sıkı zemin veya kaya sahalarına sahip yerlere kıyasla Bayraklı ve Bornova çevresinin yaklaşık iki ila beş kat daha şiddetli sarsılmasına neden oldu. Bu da bölgedeki yapı stokunın nasıl ciddi bir şekilde hasar gördüğünü açıklıyor
ODTÜ'nün raporunda belirtildiği üzere İzmir Depremi'nde hasar alan tüm binaların donatılarında yaygın bir korozyon bulunuyor
Korozyon, en basit tabirle demirin çevre etkisiyle aşınması ve yıllar içinde betonarme binalarda ciddi hasarlara sebep olabilmesi. Bu kapsamda İzmir Bayraklı ilçesinde özellikle toprağa temas sağlayan kolonların alt kısımlarında, aşırı korozyona uğramış demirlere rastlandı. ODTÜ tarafından yayınlanan raporda demir üzerinde oluşan bu aşınma demirin alanında yüzde 25-yüzde 65 arasında azalmaya neden oldu.. Yani betonlar kalıyor fakat onları taşıyan demirler zamanla yok oluyor.
İzmir’de zeminin sıvılaşma tehlikesi var
Sıvılaşma, deprem benzeri dinamik yüklemelerde zeminin taşıma kapasitesini yitirerek zeminin sıvı gibi davranış göstermesi olarak belirtiliyor. Rapora göre, İzmir bölgesinde potansiyel sıvılaşma tehlikesine sahip bölgeler mevcut. Fakat Seferihisar ve güneyindeki alüvyon kesimlerinde saha araştırma ekibinin çalışmaları sonucunda, herhangi bir sıvılaşma örneğiyle karşılaşılmadı
Diğer yandan daha uzakta yer alan (fay yırtığından yaklaşık 45-50 km uzaklıkta) Gülbahçe ve İçmeler kıyılarında sıvılaşmanın sebep olduğu kum kaynamaları ortaya çıkıyor. Bu durum yayınlanan raporda Gülbahçe’nin fay alanına yakınlığı ve bölgede sıcak su kaynaklarının bulunmasıyla ilişkilendiriliyor
Araştırmada Tuzla ve Seferihisar faylarına ek olarak Kuşadası, Gümüldür, Selçuk, Söke ve Dilek Yarımadası çevresinde yer alan faylar da araştırıldı. Bu bölgelerde fay yüzlüklerine çok yakın bölgeler dahil olmak üzere depreme bağlı kalıcı yüzey hasarları ile karşılaşılmadı
FACEBOOK YORUMLAR