Dünyayı Kurtarmak İçin Yeni Bir Gıda Sistemine İhtiyaç Var
EAT Foundation tarafından hazırlanan ‘Daha İyi Bir Gelecek İçin Beslenme Biçimleri Raporu’ iklimden çevreye, insan sağlığından kültüre; beslenme biçimlerinin geleceği nasıl şekillendireceğini inceledi
25 Ağustos 2020 - 22:21
G20 ülkelerini kapsayan araştırma, gıda sisteminin geleceğinin, gezegenin ve uygarlığın geleceğini şekillendirmede belirleyici bir rolü olduğuna vurgu yapıldı. Özellikle G20 ülkelerinin gıda sistemlerinde bir dönüşüme öncülük etmesi gerektiğinin altı çizilen rapor, gıda sisteminin etkilerini tarım alanlarının kullanımından sera gazı salınımlarına, iklim değişikliğinden sağlık sorunlarına geniş bir yelpazede ele alıyor. Bu dönüşümle birlikte sera gazı emisyonlarında sağlanacak azalmaya dikkat çekiliyor
EAT Foundation’ın kapsamlı raporunda gıda sisteminin çevresel etkilerine dikkat çekiliyor. Raporda, büyük bir çoğunluk farkında olmasa da çevresel kayıpların önemli bir kısmının dünya genelinde gıda sistemi ve tarım kaynaklı olduğu ifade ediliyor. Buna göre tarım amaçlı alan kullanımı neredeyse dünyadaki toprağın yüzde 40’ını oluştururken, bu durum tropik ormanların, habitatın ve küresel biyo-çeşitliliğin zarar görmesine yol açıyor. Hali hazırda var olan gıda sistemi elektrik üretiminden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının yüzde 25’ine katkıda bulunuyor.
Rapor, özellikle G20 ülkelerinin tarım ve beslenme politikalarında ciddi değişiklikler yapılmazsa gıda sisteminin dünyanın geleceği açısından bir tehdit oluşturacağını ortaya koyuyor ve riskleri bertaraf etmek için gıda sisteminin yeniden şekillendirilmesi gerektiğini belirtiyor
Köklü bir değişime ihtiyaç var
Raporda çevresel etkilerin yanı sıra mevcut gıda sisteminin ve beslenme biçimlerinin, gıda güvenliği, insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri ve ekonomik boyutu da irdeleniyor. Bu riskler karşısında bakir ekosistemin korunması, sürdürülebilir tarım uygulamalarının hayata geçirilmesi ve büyük miktardaki israfın önüne geçilmesi gibi pek çok önlemin eşzamanlı olarak hayata geçirilmesi gerekiyor. Raporun ortaya koyduğu verilere göre aynı anda hem çevreyi hem gıda güvenliğini hem de insan sağlığını güvence altına almanın tek yolunun beslenme biçimlerini kalıcı şekilde değiştirmek olduğu görülüyor
En büyük pay ve sorumluluk G20 ülkelerinde
Raporun çizdiği tabloya göre 2050 yılında 10 milyarı aşkın insanın sürdürülebilir gıda sistemleri üzerinden sağlıklı gıdaya ulaşmasının ancak G20 ülkelerinin beslenme sistemlerinde hayvansal ürünlerin azaltılması ve sağlıklı ürünlerin diyetlerde daha fazla yer bulması ile mümkün olabilir. Raporda değinilen tüm başlıklarda G20 ülkelerindeki gıda üretim ve tüketim alışkanlıklarının mevcutetkilerde büyük pay sahibi olduğu ve bu ülkelerin gıda sistemin dönüşümünde öncülük etmeleri gerektiği vurgulanıyor
Sağlıklı ve sürdürülebilir beslenme politikalarının önceliklendirilmesi gerektiği ifade edilen raporda, 2050’ye kadar kişi başına gıda bazlı emisyon oranının en az yarı yarıya düşürülmesi gerektiği aktarılıyor. Beslenme alışkanlıklarında yapılacak dönüşümle birlikte gıda üretim sisteminden kaynaklanan sera gazı emisyon üretimlerinin düşüceği belirtiliyor. Diğer taraftan, bu ülkelerin yerleşik ve hareketli bir beslenme ve mutfak gelenekleri bulunması nedeniyle farklı yaklaşımların ve önlemlerin hayata geçirilmesinin önemine de değiniliyor
EAT Foundation’ın kapsamlı raporunda gıda sisteminin çevresel etkilerine dikkat çekiliyor. Raporda, büyük bir çoğunluk farkında olmasa da çevresel kayıpların önemli bir kısmının dünya genelinde gıda sistemi ve tarım kaynaklı olduğu ifade ediliyor. Buna göre tarım amaçlı alan kullanımı neredeyse dünyadaki toprağın yüzde 40’ını oluştururken, bu durum tropik ormanların, habitatın ve küresel biyo-çeşitliliğin zarar görmesine yol açıyor. Hali hazırda var olan gıda sistemi elektrik üretiminden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının yüzde 25’ine katkıda bulunuyor.
Rapor, özellikle G20 ülkelerinin tarım ve beslenme politikalarında ciddi değişiklikler yapılmazsa gıda sisteminin dünyanın geleceği açısından bir tehdit oluşturacağını ortaya koyuyor ve riskleri bertaraf etmek için gıda sisteminin yeniden şekillendirilmesi gerektiğini belirtiyor
Köklü bir değişime ihtiyaç var
Raporda çevresel etkilerin yanı sıra mevcut gıda sisteminin ve beslenme biçimlerinin, gıda güvenliği, insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri ve ekonomik boyutu da irdeleniyor. Bu riskler karşısında bakir ekosistemin korunması, sürdürülebilir tarım uygulamalarının hayata geçirilmesi ve büyük miktardaki israfın önüne geçilmesi gibi pek çok önlemin eşzamanlı olarak hayata geçirilmesi gerekiyor. Raporun ortaya koyduğu verilere göre aynı anda hem çevreyi hem gıda güvenliğini hem de insan sağlığını güvence altına almanın tek yolunun beslenme biçimlerini kalıcı şekilde değiştirmek olduğu görülüyor
En büyük pay ve sorumluluk G20 ülkelerinde
Raporun çizdiği tabloya göre 2050 yılında 10 milyarı aşkın insanın sürdürülebilir gıda sistemleri üzerinden sağlıklı gıdaya ulaşmasının ancak G20 ülkelerinin beslenme sistemlerinde hayvansal ürünlerin azaltılması ve sağlıklı ürünlerin diyetlerde daha fazla yer bulması ile mümkün olabilir. Raporda değinilen tüm başlıklarda G20 ülkelerindeki gıda üretim ve tüketim alışkanlıklarının mevcutetkilerde büyük pay sahibi olduğu ve bu ülkelerin gıda sistemin dönüşümünde öncülük etmeleri gerektiği vurgulanıyor
Sağlıklı ve sürdürülebilir beslenme politikalarının önceliklendirilmesi gerektiği ifade edilen raporda, 2050’ye kadar kişi başına gıda bazlı emisyon oranının en az yarı yarıya düşürülmesi gerektiği aktarılıyor. Beslenme alışkanlıklarında yapılacak dönüşümle birlikte gıda üretim sisteminden kaynaklanan sera gazı emisyon üretimlerinin düşüceği belirtiliyor. Diğer taraftan, bu ülkelerin yerleşik ve hareketli bir beslenme ve mutfak gelenekleri bulunması nedeniyle farklı yaklaşımların ve önlemlerin hayata geçirilmesinin önemine de değiniliyor
FACEBOOK YORUMLAR