Salgın Sonrası Şirketler ve Ekonomik Riskler
Salgın sonrası beklenen ekonomik krizde şirketlerin nasıl bir politika izlemesi gerektiği konusunda CSK Denetim CEO'su Serkan Kumdakçı değerlendirmelerde bulundu
Bu dönemde, hızla artan kurlar, düşen üretim rakamları, arz ve talep kıtlığı, zorunlu sabit maliyetlerin özellikle sermaye şirketleri üzerinde olumsuz etki yaratacağını anlatan Kumdakçı, “Bu dönemde şirketlerin sermaye yapıları ön plana çıkacak ve sermaye yapıları güçlü olmayan firmaların 2020 bilançolarında ‘Teknik İflas ya da Borca Batık Olma durumu’ ile karşılaşma olasılıkları çok güçlü şekilde gündeme gelecektir’ dedi
Şirket bilançoları ile ilgili ‘’ Borca Batık Olma’’ durumu 6102 sayılı Yeni TTK ile hayatımıza giren bir olgu olarak son yıllarda sıkça karşılaştığımız bir durumdur. Yeni TTK ile 2012 yılından itibaren tanışmaya başladığımız konu aslında 6762 sayılı Eski Türk Ticaret Kanunu’nun 324. Maddesinde ‘’ ŞİRKETİN MALİ DURUMUNUN BOZULMASI HALİ’’ile zaten literatürdeydi ancak çok farkında olunan bir durum değildi
Teknik İflas Yada Borca Batıklık Hali
TTK 376. madde hükmü ;
1-) Son yıllık bilançodan, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının yarısının zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşılırsa; yönetim kurulu, genel kurulu hemen toplantıya çağırır ve bu genel kurula uygun gördüğü iyileştirici önlemleri sunar.
2-) Son yıllık bilançoya göre, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşıldığı takdirde, derhal toplantıya çağrılan genel kurul, sermayenin üçte biri ile yetinme veya sermayenin tamamlanmasına karar vermediği takdirde şirket kendiliğinden sona erer.
3-) Şirketin borca batık durumda bulunduğu şüphesini uyandıran işaretler varsa, yönetim kurulu, aktiflerin hem işletmenin devamlılığı esasına göre hem de muhtemel satış fiyatları üzerinden bir ara bilanço çıkartır. ……………….. demektedir.
Kanun hükmünden de anlaşılacağı üzere şirket bilançolarında mevcut dönem oluşan ya da geçmiş dönemden gelen zararlar şirketleri farkında olmadan teknik iflasa sürükleyebilir ve hükmü şahsiyetin son bulmasına neden olabilir. Hali hazırda devam eden izolasyon kuralları ve şirketlerdeki üretim düşüklüğünün bilançolarda oluşturacağı zararların şirketlerde sene sonu itibariyle böyle bir sorun yaratma ihtimali hayli yüksek görünüyor.
Döviz Artışlarının Olumsuz Etkisi
Bildiğiniz gibi salgın dolayısı ile uluslararası alanda yaşanan ekonomik zorluklar, Hazine ve Maliye Bakanlığımız tarafından alınan yerinde önlemlere rağmen dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de yoğun bir şekilde hissedilmektedir. Şirketlerde döviz kurlarının yarattığı baskı , kurların hızlı artışı ile yılsonu bilançolarında endişe verici rakamlara gebe olarak yorumlanabilir. Nedir bu kur artışlarının bilançolar üzerine olumsuz etkisi?
VUK’nun 280’inci maddesi yabancı paraların değerlemesiyle ilgili olarak, “Yabancı paralar borsa rayici ile değerlenir. Borsa rayicinin takarrüründe muvazaa olduğu anlaşılırsa bu rayiç yerine alış bedeli esas alınır. Yabancı paranın borsada rayici yoksa değerlemeye uygulanacak kur Maliye Bakanlığınca tespit olunur.’’ Demektedir
Bu bağlamda VUK’ta mevduat veya kredi sözleşmelerine dayanan alacak ve borçlar değerleme gününe kadar hesaplanacak faizleriyle birlikte dikkate alınacağı hükmüne yer verilmekle birlikte faiz tutarının nasıl tespit edileceğine ilişkin bir belirlemede bulunulmamıştır. Esas itibariyle, gerek vadeli mevduatta gerekse kredilerde uygulanacak faiz oranı başlangıçta bellidir. Dolayısıyla mevduat ve krediler için, belirlenen faiz oranı ve değerleme gününde kadar geçen süre dikkate alınarak hesaplanacak faiz tutarı, gelir ve gider olarak kazancın tespitinde dikkate alınmalıdır.
Hal böyle olunca, şirketlerin döviz cinsinden kullandıkları kredilere ilişkin olarak 3-5-10 yıl sonra bile ödenecek olsa kredilere ilişkin anapara borçları gelir tablosunda ‘’ Kambiyo Zararı’’ ve bilançoda da cari dönem ticari zarar olarak karşımıza çıkmaktadır
Anonim Şirketlerin 50.000-TL, Limited Şirketlerin 10.000-TL sermaye ile kurulduğu bir yasal düzenleme içerisinde, dövizdeki %40 artış ile oluşan kur farkının pandemi sonrası, ‘’ Kambiyo Zararı’’ olarak bilançoda yer alması karşısında sermayeler kolayca eriyerek öz kaynakların negatife dönmesine ve bu durumda borca batık durumda olan şirketlerin teknik iflasına sebep olabilecektir
Ticaret Bakanlığı tebliği ile yapılan düzenleme
15 Eylül 2018 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan ‘’6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 376'ncı maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ’’ ilesermaye şirketlerinde zor durum halinin nasıl belirleneceği ve zor durum halinin ortadan kaldırılabilmesi için neler yapılabileceği hususlarına açıklama getirilmiştir.
Tebliğin geçici birinci maddesinde, 01/01/2023 tarihine kadar, kanunun 376'ncı maddesi kapsamında sermaye kaybı veya borca batık olma durumuna ilişkin yapılan hesaplamalarda, henüz ifa edilmemiş yabancı para cinsi yükümlülüklerden doğan kur farkı zararlarının dikkate alınmayabileceği belirtilmiştir.
Bu düzenlemenin vergi uygulamalarına etkisi yoktur. Ancak Hazine ve Maliye Bakanlığınca Vergi Usul Kanunu’nda değişiklik yapılarak vergilemede de uygulama söz konusu olabilir.
Bu durumda şirketlerin 3-5-10 yıl sonra ödeyecekleri kredi tutarlarında oluşan kur farklarını TTK 376 madde çerçevesinde hesaplanacak ‘’Borca Batık’’ olma durumu hesaplamalarında dikkate almamaları, bu tarihten sonra oluşacak kur farkları ile şirketlerin ‘’ İflas’’ davalarında en azından 2023 yılına kadar bir el freni etkisi yapacaktır
Sermaye Artışlarının Vergisel Avantajları ;
Şirketlerde oluşması muhtemel bu olumsuz tablonun çözüm yollarından birisi, ortaklar tarafından yapılacak ‘’ Nakti Sermaye Artışı’’ olarak düşünülebilir. Tabii salgın sonrası ortakların şahsi olarak nakit durumları bu sermaye artışına elveriyor ise nakdi sermaye artışını şirkete sağladığı bazı vergisel avantajlar da var ..
27 Mart 2015 tarihinde TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek 6637 Kanun numarasıyla yasalaşan ve muhteviyatında çeşitli vergi düzenlemeleri de bulunan "Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" 07.04.2015tarihli Resmi Gazetede yayımlandı. Toplam 28 maddeden oluşan Kanun'un 6 maddesi de vergi düzenlemelerine ilişkin olarak yürürlüğe girdi.
6637 sayılı Kanun’un 8 inci maddesiyle, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10. maddesinde değişiklik yapılarak, sermaye şirketlerinin nakit sermaye artırımları teşvik edilmektedir.
Şirketlerin borç yerine öz kaynak kullanımı özendiren bu düzenlemeyle; sermaye şirketlerinin ödenmiş veya çıkarılmış sermaye tutarlarındaki nakdi sermaye artışları veya yeni kurulan sermaye şirketlerinde ödenmiş sermayenin nakit olarak karşılanan kısmı üzerinden TCMB tarafından açıklanan ticari kredilere uygulanan ağırlıklı yıllık ortalama faiz oranı dikkate alınarak, ilgili hesap döneminin sonuna kadar hesaplanan tutarın %50’sinin ilgili hesap dönemine ait kurumlar vergisi matrahından indirilmesine olanak sağlandı.
Ancak düzenlemeden, finans, bankacılık ve sigortacılık sektörlerinde faaliyet gösteren kurumlar ile kamu iktisadi teşebbüsleri kapsam dışında bırakıldı